29 Kasım 2009 Pazar

NEYİ KURBAN EDİYORUZ?

Bu bayram eve kapattım kendimi...
Her kapanış aslında içsel bir yolculuktur. Bu yolculukları giderek artan oranda daha çok seviyorum.
Filmlere, internete, yazılara, dostlardan gelen mesajlara bakıyorum.
Bazen böylesi sessizlik anlarında, ansızın bir gece vakti mesela, gelen tek bir mesaj, okunan tek bir satır sizi sarsar.
İster istemez insana; yaşama; sizi çevreleyen değerlere derinlikli bir bakışla yaklaşıp gerçekliğe teslim olursunuz.
Gecenin kör karanlığında bir anda o fotoğrafı gördüm.
Urfa’da arka tendonları kesilen boğanın halini...Bedeninin ağırlığını taşıyamadığı için arka ayakları kırılmış; kanlar içindeki debelenen o boğanın hali ve etrafındaki insanların yüz ifadeleri insanlığımdan utandırdı beni.
Önceki kurbanlarda, giderek artan oranda bu vahşet görüntüleri ortalığa saçılıyor. Yıllar önce rahmetli babamın İstanbul’da koç yerine büyük baş hayvan kesiminin artışını fark ederek, “Eskiden böyle bir şey yoktu. Sadece koç kesilirdi” dediğini hatırlıyorum.
Birisinin artık çıkıp yüksek sesle söylemesi gerek.
Bu kurban bayramı değil zulüm bayramı!..
Nefsinize zulüm ediyorsunuz. Zira amacınız Allah’a yaklaşmak değil önce midelerinizi sonra buzluğunuzu etle doldurmak.
Hatırlatmakta fayda var...
Kurban kesmek farz değildir.
İslamın beş şartından biri de değildir.
Her geçen yıl şahit olduğumuz görüntüler; kurulan hayvan pazarlarında koç yerine büyükbaş hayvanların sayısının artması neyin işareti?
Böylesi bir kurban bayramı insanı Allah’a yaklaştırır mı? Uzaklaştırır mı?
Hadis âlimi Abdurrezzak el Musannef çok önemli bir kaynaktır.
Ondan okursak: "Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer ile sahabeden Ebu Menut el Ensari, mali durumları çok müsait olduğu halde, kurban bayramlarında kurban kesmezlerdi! Biz de kesersek herkes kurban kesmeyi farz zanneder diye!"
Muhyiddin İbn Arabi ve Mevlânâ’ya göre en büyük kurban nefistir.
Mesele nefsinizi kurban etmektir. Kaldı ki İbn Arabi’nin yazılarını batıni bir bakışla okuyan kimileri, kan dahi akıtmamak gerektiğini söyler.
Cüneyd-i Bağdadi, “Mina’da kurban kesen bir mü’min, eğer nefsinin bütün arzularını boğazlamazsa kurban kesmiş olmaz.” demiştir.
Nefsimizi kurban etme, ancak olumsuz her fiil ve durumu muhasebe ve murakabe sürecinden geçirerek Allah yolunda ve Allah için etkisiz hale getirmekle mümkün olabilir.
Bu inceliklere kafa yoracak kaç kişi var?”Efendim, halkımız bunları bilemez. Kurban sosyal bir gerçekliktir.”
Hadi oradan...Anlatılamaz mı?
Muhafazakarlıkta yarışan yeni elitlerimiz maaşallah medyanın yarısından fazlasını; onlarca televizyonu, yüzlerce radyoyu kontrol ediyor. Büyük kanalların kepazelik dolu haber bültenlerinden umudumuz elbette yok.
Görünen o ki onlar da bu manzaraya alışmışlar. Ver kanlı görüntüleri, koy müziği, gelsin rating...Zaten bu vahşetin yıllar içinde sıradanlaştırılmasıyla halkımız bu hale gelmedi mi?
Oysa müslüman geçinen TV kanallarımız da var. İktidar körleştirmesin. Bu fırsattır. Etkinizi biraz da gerçek İslam’ı anlatmak için kullanın.
O boğanın yol ortasında bu halde işkence edilerek öldürülmesinde sembolize olan “kurban halleri” hangi din alimi tarafından nasıl savunulabilir?
Televizyonlarda birbirinden kelli felli müslümanlar çıkıp halkımıza İslam’ı anlatıyorlar. Bir Allah’ın kulu da çıkıp halkımıza “kurban”ın neyi kurban etmek olduğunu anlatsın...
Ben gene söyleyeceğimi söyleyeyim.
Mesele kan akıtmak değildir. Mesele et istiflemek değildir.
Ve inanın müslümanlık bu değildir. Olamaz.
Bu açık bir zulümdür.

DUBAİ’Yİ ERGENEKON ÇÖKERTTİ.

Yıllar önce Pakistan’ın ilk özel haber kanalı GEO TV’yi kurmak için Karaçi’ye gitmiştim. CNNTURK’ü kuran Amerika’lı çekirdek ekip birkaç aylığına beni danışman olarak çağırmış ve Pakistan yollarına düşmüştüm.
Tamamı “expat”lardan oluşan bir ekibin üyesiydim. Bazıları Musevi, bazıları Amerikalı, bazıları Güney Afrikalı, bazıları Norveçli; tıpkı o Hollywood filmlerindeki (Ocean’s Eleven, Mission Impossible,vs) gibi konusunun uzmanı, arıza tiplerden oluşuyorduk.
Karaçi’de uzun namululu korumalarla dolaşmaya zorunluyduk.
Bırakın geceleri gündüzleri bile en basit alışverişleri yapmaya çarşıya çıkışımız çok sert protokollere tabiydi.
Müslüman ve Türk olmak beni fazlasıyla bunaltmıştı.
Zira, Pakistan’da Türk olmak inanamayacağınız bir özgürlüktür.
Neyse, aradan aylar geçti ve Dubai’ye gidecek ekibe seçildim.
Asıl takım oraya gitti ve ana yayın stüdyolarını kurmaya başladık.
Tam da o günlerde Dubai yükseliyordu.
Anlatılamaz bir ihtişamla giydirilmiş; enerjik, vizyoner, gelecek yüzyılın tüm yükselen değerlerini vaat eden Dubai baş döndürücüydü.
Kaldığım otelin tam karşısında Palm inşaatı yeni başlamıştı.
Kısıtlı tatil günlerimden birinde araba kiraladım ve o dev alışveriş merkezlerini dolaşmak için yollara düştüm.
Air Condition’lı arabamla otobanda giderken sağ şeritte bir otobüsü yavaş yavaş geçmeye başladım.
İster istemez kafamı çevirdim ve camları açık o tuhaf otobüste bana boş; bomboş gözlerle bakan onlarca insanı fark ediverdim. Ayağımı gazdan çektiğimi anımsıyorum. Yavaşladım...
O otobüsle aynı süratte giderken, o dayanılmaz çöl sıcağında camları açık bu otobüste tek tip giyinmiş bunca yanık tenli insanla göz göze geldim.
Tek tek gözlerine; hallerine bakmaya başladım.O kadar sarsıcıydı ki...
Ertesi gün, o uçsuz bucaksız çöle serpili dev tesislerin; şantiyelerin, beşyıldızlı otellerin, alışveriş merkezlerinin etrafındaki palmiyelerin gölgelerine sığınmış insan lekeleri dikkatimi çekmeye başladı.
Dubai işte tam burada yükseliyordu.
Dubai; ortadoğu’nun bu nadide incisi yoksul ülkelerden gelen yoksul amelelerin terlerinden inşa oluyordu.
Bakan gözlere kendini vaat eden “yükselen değerler”.
Gören gözlere ise “insanlığın yüzkarası” bir tablo.
O sıcağı ve nemi size nasıl anlatabilirim ki?
İslam’ın kendini iptal ettiği o dünyayı nasıl tasvir edebilirim?
O dayanılmaz sıcak ve nemde saatlerce çalışmanın ne demek olduğunu?
Mesai bittiğinde otobüslere binip, cehennem sıcağında, kontrollü gettolara transfer edilmenin ağırlığını?
“Modern hapishaneler”e giderken yanınızdan geçen Ferrari’lerin, jeep’lerin içindeki zengin Araplar’ın kaçamak bakışlarına bakmaya mecali olmayan Müslümanlar’ın halini?
Dubai benim için İslam’ın iflasıdır.
“Küreselleşmeye eklemlenmiş İslam’ın sonu Dubai olacaktır” dediğimi hatırlıyorum.
Bugün Dubai batıyor.
Batmalı.Ve elbette batsın.
“Faiz haramdır” diyemeyen her mürşid ve her müridi batmaya mahkumdur.
Bunu haykıramayanlar azade değil.
Dubai bugün değilse yarın; onun benzeri rejimler ve ruhunu satmış sahte iktidarlar kesinlikle çökecek.
Müslüman kardeşlerini sömüren, Irak’ta milyonlarca insan, kadın çocuk demeden katledilirken sesini çıkarmayan ve işine bakan, paradan para kazananlar çökecek.
Vahşi liberalizme iman et sonra “Allah” de!...
Allah senin belanı verir.
Önce bu dünyada sonra ahirette...
Ben demiyorum...Kur’an diyor...
Ah, pardon, belki Ergenekon’cular diyordur...
Zaten Dubai’nin bu acı verici ve şaşırtıcı çöküşü de Ergenekon’un planlarından biriydi...
Henüz ele geçmedi. Yakında bir bilgisayarın hard disc’inde şemasıyla çıkar. Şüpheniz olmasın.