13 Ağustos 2009 Perşembe

ÇAKAL CARLOS'TAN SELAM VAR...


Biz antin kuntin işlerle “gündem” diye uğraşa duralım. Express dergisi, şahane bir gazetecilik örneği vererek müthiş bir görüşmenin kayıtlarını yayınladı.
“Çakal Carlos” lakabıyla anılan İlich Ramirez Sanchez, Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği'nin düzenlediği Ortadoğu Konferansı'na katılan Leyla Halid'i telefonla aradı.
Ünlü “İlk Filistin’li kadın terörist(ona terörist derken bu kelimenin anlamını boşaltmak nasıl hoş bir duygu anlatamam!)” Leyla Halit, bir konferans vesilesiyle memleketimize geldiğinde Çakal Carlos onu telefonla aradı ve dergi bu görüşmeyi kaydedip yayınladı. Alınıp okuna…
Bu arada dünyanın en ünlü teröristi “devrimci islam” adında bir kitaba imza attı.
Hiç sırası değilken(neye göre?) ve aslında tam da zamanında o kitaptan bazı alıntıları sizlerle paylaşmak istiyorum.
''11 Eylül bir başlangıçtır'’
''11 Eylül'den çıkan ders, kendini yenilmez zanneden ve bir tür cezasız kalacağına emin olma kompleksi geliştirmiş bir sistemin yaralanabilirliğidir.''
''B52'leri kullananlar, coğrafyayı değiştirenler, dağları, ovaları bombardımanla yok edenler, insan hakları adına basınç bombası -hani Vietnam ve Irak'ta kullanılan ve beş yüz metrelik bir alandaki tüm oksijeni tüketerek her şeyi yakan bombalar- kullananlar “terörist” değil kuşkusuz…Sivil yerleşim bölgelerini, Hartum'da olduğu gibi ilaç fabrikalarını, Belgrad'daki gibi elçilikleri hedef almak, pilotsuz uçaklarla düğün alaylarını, Afganistan kasaba veya yollarındaki yolcuları katletmek terörizm değil. Zırhlılar, F16'lar ya da helikopterlerle Cenin'i Gazze şeridini, Beytüllahim'i taş taş üstünde kalmayana kadar bombalayanlar, seyreltilmiş uranyumlu mermileriyle atmosfere ölümcül tozlar yayanlar ''terörist'' değil elbette. onların eylemleri yasal, neden oldukları ölümler meşru, geride bıraktıkları cesetler de ''demokratik''...'' 


''Amerika niçin kökensiz, imansız, kanunsuz, vatansız burjuvazinin işbirliğiyle yağmaladığı üçüncü dünya ülkelerinin zenginlikleriyle yetinemiyor? Delice Mcdonals'laşan dünyanın bütün yan ürün ve pisliklerini, tüm iman ve ruhuyla reddeden halkları yönetme hakkını nereden buluyor?''
''ABD halklara zorla demokrasi verebileceğini neye dayanarak düşünüyor?''
''İnsanlara nasıl yaşamaları gerektiğini öğretmek için bazen onları öldürmek faydalı hatta gerekli olabiliyor. Bu konuda kimse ABD’nin eline su dökemez...''

''Amerikalılar yüzlerce Usame öldürseler de kendi yaktıkları direniş ateşini söndürmeyi başaramazlar.''
''Sadece bu bakış açısından bile ''terörizm'', modernlik girdabına henüz kapılmamış halklar ve toplulukların verebileceği tek cevap sanki. Tüketim toplumlarının dinamikleri tarafından henüz tamamen zehirlenmemiş ve körleştirilmemiş olanların hepsi için, bunun sistemin sessiz zulmune karşı çıkma yollarından biri olması doğaldır. Burada yüz üstü bırakılmış, sömürülmüş ve az gelişmiş “güney”i kibirli ve tamahkar “kuzey”le karşı karşıya getiren büyük çatışmanın, tesadüfi olamayan kaçınılmaz bir dış tezahürünü görmek de mümkündür.”
''Terörist eylem aracılığıyla, fakirler ve aşağılanmışlar seslerini duyurur, dünyaya varlıklarını hatırlatırlar. Ama dünya uyarı ateşini, haberdar edilmeyi, hatırlatmayı dikkate almayıp, aldırmazlık ve duyarsızlıkla kör olmuş şekilde yoluna devam ederse, oh olsun ona, kibirli kuleleri yıkılıverir!'' 


''Bu şartlarda bize demokratik olma iddiasındaki modelinizi kabul ettirmeye çalışmanız, bize zorbalıkların en kötüsünü, topraklarından kovulan Filistin halkınınkine eşdeğer bir zorbalığı yaşatmanız demektir. Oysa toplumsal modelleriniz rekabete açık değil, totaliterler ve siz bunun farkında değilsiniz. İstemediğimiz bir hayat tarzını sınırsızca ihraç etmeye can atıyorsunuz; reddettiğimiz bir hayat tarzını.'' 

''Şiddete başvurmak daima kötünün iyisi olarak kalır; savaş ancak tüm görüşmeler, politik ve diplomatik yollar tüketildiğinde gündeme gelir. Savaş iç sızlayarak yapılır çünkü o bir oyun değil zorunlu bir kötülüktür...'' 

''Allah’ın sevgili kulunu, iyi mümini, ne sakalının uzunluğu ne türbanının rengi belirler. beş vakit namaz kılmak, hacca gitmek, fitre ve zekat vermek iyidir tabii, gereklidir elbette, ama sadece ''insanın kalbinden geçenle'' ilgilenen Allah’ın gözünde, yeterli değildir. Allah’ın sevgili kulu, gerçeğe aşık olandır, adalete susayandır ve bu seviyedeki ayırım sadece gerçek inanlarla diğerleri, dini bütün müslümanlarla, müslüman olmayanlar arasında değil; gerçek iman sahipleriyle, Allah’ı, gerçeği ve adaleti arayışları aracılığıyla sevenlerle bütün putlara satılmışlar arasında olacaktır ve bu da gerçek mümin görünümlü bir sürü iki yüzlü ve döneği baştan eler.''

Çakal Carlos, yeni adıyla Salim Muhammed, Fransa’nın yüksek güvenlikli mapushanesindeki tek kişilik hücresinden dünyaya, gönüldaşlarına selam çakıyor....
Bu içten selamı almayan bizden değil...

12 Ağustos 2009 Çarşamba

ÖZGÜRLÜK AŞKTAN BÜYÜKTÜR


Bu kudretli sözü Nihat Genç’ten duydum.
Vuruldum...
Nihat ağbi nasıl içten, nasıl enerjik, nasıl tutkulu...Dönüp dönüp yazılarını okuyorum...Kıskançlık ve utanç içinde izliyorum. Gülümsüyorum...
Bir çağlayan gibi gürül gürül, pırıl pırıl, dupduru akıyor...Ona neden ket vurulup lekelenemeyeceğini şimdi şimdi çözüyorum.
Bir çağlayanın sırrı nedir? Coşkun özgürlüğüdür. Kelimelerinin gücünü yaşamın pınarından; Allah’tan alırsan ve onlar bembeyaz köpükler gibi saçılırsa sen o kelimeleri tutabilir misin?
Tarihten, aşktan, şiirden, insanlık ülküsünden, dinden, inanıştan, doğrudan, güzelden ve özgürlükten bahsediyor.
Yitik bir coğrafyanın kayıp haritasını tarif ediyor. İnançla ve tutkuyla...
“Bizi bu toprak delirtti...Duygu yanmaları olur bende...Bu deliliği bulaştırmak istiyorum. Türkiye’ye bulaştırmak istiyorum. Kaya tohumlamaz. Ölecek insan tohumlar...
Sevda mı dersiniz, aşk mı dersiniz, ben giderim yane yane mi dersiniz..Bilemem ama biz bu deliliği çoğaltacağız.
Herkesin içinden tutuştuğu bir alevdir isteğimiz.”
Gönülyazan Nihat...Tutuş. Tutuştur...
Gözyaşı döken insanlara deli muamelesi yapılan bu ülkede sen ağlamanın ne denli saygı uyandıracak bir insanlık titremesi olduğunu öğrettin.
Ülken için, kendin için ağlamak bu ülkenin güneşidir.
Toros’lardaki ağıtlara bakıyoruz...”Türkiye’nin gerçek elması o ağıtlardır.” diyor Nihat Genç, “Bu topraklardan kaçırılamayacak tek hazine budur. Yunus, Mevlana, Pir Sultan böyle konuştu...Böyle ağladı.”
Modernite bizi psikaytri ve medya ile kıskaca aldı.
Güçlü güçsüz, hasta sağlıklı, iyi ve güzel, onların dayattığı kalıplarla anlam buldu.
“Ağlıyor musun? O zaman sen delisin.”
Neden ağlıyorsun?
Türkiye için...
Sen kesin delisin.
Cilalı duvar çağındayız. Zengin ve kudretlileri; yoksul, deli ve çaresizlerden ayıran cilalı duvarlar çağı...
Şayet zenginsen duvar örersin. Fiyakalı olsun diye de cilalarsın...Medyan varya...
Beton duvar örersin, çelik ve jiletli teller gerersin, mayın tarlaların vardır, silahlı güçlerinin tuttuğu sınırların vardır ve daha önemlisi o sert ve aşılamaz duvarları adeta bir tül gibi şeffaflaştıran flu bir medyan vardır.
Yoksulun ekmeği umut diyerek bu duvarlara çekinerek mi bakacağız?
O duvarların ikiyüzlü, çıkarcı, kahpe, kişiliksiz ve tamahkar bekçilerinden mi korkacağız?
Onların duvarları, sopaları ve elbette kendilerinden bile gizledikleri koca koca korkuları var.
Yoksulların elinde o duvarın dışı ve ağaçlar var.
Duvarın dışı daima daha büyüktür. Ağaç ise size korur. Korkmazsınız bir ağacınız varsa...Güven verir.
Allah insana ne verdi? Özgürlüğü...
Bizler, bu çöküş günlerinde aşka değil özgürlüğe sarılacağız.
Özgür olmayanın aşkı olur mu?
Nihat Genç, gene soruyor...
“Bir yazar bir insana ne kadar dokunabilir?”
Bir insana ne kadar dokunabilirseniz o kadar Allah’a yaklaşırsınız.
Kimse insana dokunmaya çalışmıyor. Onu zapturapt altına almaya çalışıyor.
Oysa özgürlük bir kutlu kavgadır. Bizi ve herkesi içinden tutuşturması gereken...
Tutuşmak, delirmek gerek...
Gün delirme günüdür. Özgürlüğümüz için delirmemiz şart. Sıradan olamayız...Her köyde, her mahallede eteklerini öpecek bir abdal’a hemen şimdi ihtiyacımız var.
Aşk mı büyük özgürlük mü?
Aşk köleliktir. Özgür olmak için delirin.
Gelin bu kutlu ateşi içimizden tutuşturalım.
Yoksa olmayacak...Başka türlü olmayacak...Aşk aşk diye diye duvar dibinde ya köle olduk ya köpek...
Her ne yapıyorsanız bir gün bir an için gidin ve bir ağaca sırtınızı yaslayıp hayata ve kendinize bakın...
Anlarsınız.

IMF PABUCU YARIM ÇIK DIŞARIYA OYNAYALIM...




Çok uluslu kapitalist şirketlerin, devletlerin temsilcileri ve bürokratları, milyarlarca insanın hayatını karartacak kararlar alacakları IMF (Uluslararası Para Fonu) ve Dünya Bankası’nın yıllık toplantısı nedeniyle 6-7 Ekim 2009 tarihinde İstanbul’da olacaklar.
Yoksul milyarlar ve üzerinde yaşadığımız gezegenin geleceği için sömürü zincirine bir halka daha eklemekten başka bir işe yaramayan ekonomik paketlerin, yapısal uyum koşullarının, kemer sıkma politikalarının ve yeniden yapılandırmaların konuşulacağı, kapitalist egemenlerin çıkarını korumak adına yapılacak bir zirve toplantısı daha...
Bunca deneyim açık bir şekilde göstermiştir ki (Arjantin, Jamaika, Ekvador vs.) uygulanan IMF ve Dünya Bankası politikalarının insanlara yoksulluktan ve sömürüden başka bir vaadi yoktur ve olamaz. Kapitalizmin küreselleşmesinin başlıca mimarlarından olan IMF ve Dünya Bankası, kentsel dönüşüm politikaları (soylulaştırma) ile yoksulların evlerinden ve yaşam alanlarından sürgün edilmelerinden; yaşamın en temel unsuru olan suyun özelleştirilerek bir avuç şirketin ipoteği altına alınmasından; uygulanan tarım politikalarıyla tüm insanlığın GDO’lu gıdalara mahkum edilmesinden; yeni istihdam yasalarıyla çalışanların zincirlerine yeni halkalar eklemekten birinci dereceden sorumlu aygıtlardır.
13.000 soyguncu ve bunları korumak için emir almış daha fazla sayıda kolluk kuvveti o günlerde aramızda dolaşıyor olacaklar. Büyük bir olasılıkla da o günlerimizi cehenneme çevirecekler! Aramalar, kimlik sormalar, yolları kapamalar, çit örmeler vs..
Biz diyoruz ki, gelin bu günlerde biz onların yaşamını cehenneme çevirelim. Ezilenlerin şenliği, onların cehennemi olsun!
1-8 Ekim arasında IMF ve Dünya Bankası’na karşı çeşitli eylemler, etkinlikler, film gösterimleri, atölye çalışmaları, konserler organize etmeyi düşünüyoruz. Başka ülkelerden ve şehirlerden geleceklerim barınma ihtiyaçları karşılanacaktır. Organizasyonları ve etkinlik hazırlıklarını birlikte gerçekleştirmeyi düşünen ve katılmak isteyenler iletişim bilgileri üzerinden bizimle temasa geçebilirler. Ayrıca yapılan hazırlık çalışmaları hakkında düzenli bilgi edinmek isteyenler periyodik olarak güncellenecek web sitemizi ziyaret edebilirler.
Direnişin şenlikli günlerinde uluslararası dayanışmayı yükseltmek umuduyla!

Yazarın Notu:
Yukarıdaki köşe yazısı http://direnistanbul.wordpress.com/ adlı mekanda(ve elbette başka yerlerde) örgütlenen direniş günleri koordinasyonun çağrı metnine ayrılmıştır.
Dünyanın dört bir yanından geleceklere ve Türkiye’den onlara katılacaklara Allah güç kuvvet verip direnişlerini daim kılsın…İyi ki varlar. Umutlanıyoruz…Gönülden destekliyoruz.